SİTEME HOŞ GELDİNİZ UMARIM SİTEMDE ARADIĞINIZ İÇERİKLERİ BULABİLİRSİNİZ ZİYARETİNİZDEN DOLAYI TEŞEKKÜRLER...
   
  HAFIZ CEVDET
  bunları biliyormuydunuz
 

Diş Kirası

Osmanlı medeniyetinin güzel ananelerinden biri olarak hali vakti yerinde olan ailelerin Ramazan'da iftara davet ettikleri misafirleri uğurlarken "diş kirası" adı altında bir miktar para veya kıymetli eşyayı hediye ettiklerini...

Tanzimat ricalinden Rıfat Paşa'nın bir Ramazan sonu kahyasının getirdiği diş kirası hesabını tetkik ederken yekünün 5000 altın olduğunu okuyup "Çok şükür bu Ramazan'ı ucuz atlattık" dediğini...




İstanbul'a Verilen Değer

Çağ açıp çağ kapayan büyük dahi Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fetheder etmez hemen imar faaliyetlerine giriştiğini...

İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olan Haliç'in dolmaması için her iki yakada da tırnaklı hayvanların otlatılmasını menettiğini...

Toprağın yağmurlarla akıp giderek Haliç'i doldurmaması için de Haliç'in kenarlarına (sırtlarına) ağaç ve ayrık kökleri diktirdiğini...


Biliyor muydunuz?




Osmanlı'da Savaş Disiplini

Mohaç Savaşı'nda(1528) Türklere esir düşen ve daha sonra 1535'de kaçarak kurtulan Macar asıllı Bartholomeus Georgievic'un 1544 yılında yazdığı "Turcarum ritu et caere De moniis" (Türklerin Gelenek ve Görenekleri) isimli eserinde Türklerin savaş gelenekleri ile alakalı olarak: "Savaş zamanında öyle sıkı bir disiplin vardır ki, hiçbir asker adaletsiz birşey yapmaya cesaret edemez. Adaletsizlik yapan hiç acımaksızın cezalandırılır. Gözcüler ve düzen sağlayıcılar vardır... Geçip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahçelerde sahiplerinin izni olmaksızın, bir elma bile koparılamaz. İzinsiz koparanın cezası ölümdür. İran seferine katıldığımda gördüm: Ortalıkta dolaşan bir at, birinin tarlasına girdi diye bir sipahinin atı ve uşakları ile birlikte başı vuruldu" diye yazdığını...




Sanata ve Sanatkara Verilen Değer

Osmanlı padişahlarının ilim ve sanata büyük kıymet vererek bu uğurda gayret gösterenleri maddi manevi desteklediklerini...

Veli lakaplı Sultan II. Bayezid'in, büyük hat sanatkarı Şeyh Hamdullah'ın sanatına olan hürmetinden ve sevgisinden dolayı, hat üstadının yazı meşkederken hokkasını tutup, rahat etsin diye sırtını yastıkla beslediğini...




Hilal, Lale ve Allah

Lale, hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi beslenildiğini... (302/a)

Özellikle Osmanlı kültüründe, lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın padişahı III. Ahmet'in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir sınırlama getirmek zorunda kaldığını...

Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretildiğini...




Bağ-ı İrem'de Gül-i Muhammed Açtı

Kosova fatihi dervişmeşreb Gazi Murat Han'a 30 Mart 1432 sabahı Edirne Sarayı'nda bir erkek çocuğunun olduğuna dair müjdeli haberi getirdiklerinde Murat Hanın önündeki Kur'an-ı Kerim'den Sure-i Muhammed'i okumakta olduğunu...

Şair ruhlu Sultan'ın, bu müjdeli haber üzerine okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırıp: "Bağ-ı İrem'de gül-i Muhammed açtı." diyerek, geleceğin bir çağı kapayıp yeni bir çağ açacak olan Fatih'in adını "Muhammed", yani Mehmed" koyduğunu...




Bir Yabancının Hac Düşünceleri

18. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelerek intibalarını yazan Hristiyan tarihçi M. A Ubucini'nin Müslümanların Hac ibadetini araştırdıktan sonra kendi dini ile kıyaslayarak:

"Hac aslında sadece büyük Müslüman ailesinin dağınık fertlerini birbirine bağlamak hedefini gütmüyordu; Hac bilhassa, bu ibadeti yapmakta olan Müslümanlara, aynı imanı taşıyan kimseler arasında hüküm sürmesi gereken eşitlik kavramını hatırlatmak için tesis edilmişti. Biz Hristiyanlar böyle bir eşitlik örneğini, bu yüce ahlaki eşitliği gösterebiliyor muyuz? Değil kilisenin içinde, mezarlarımızda bile bu ulu eşitlik kavramından tek eser yok. Buyurun bir camiye girelim.. Orada Allah'ın şanına yakışmayan, lüzumsuz ve boş süslemeler, resimler, heykeller yok yalnızca şunlar var:

Duvarların üzerine işlenmiş bazı Kur'an ayetleri,bir mihrap,bir kürsü ve müminler için tertemiz sergiler. Hiçbir şeref kürsüsü hiçbir özel yer ve hiçbir derece farkı göremezsiniz. Müslüman mabetlerinde... Sadece ibadet eden insanlar vardır ve ibadetten alıkoyacak veya ibadet edenleri rahatsız edecek hiçbir şeye rastlayamazsınız diye yazıp İslam'ın eşitlik anlayışına olan hayranlığını ifade ettiğini...




İlme Hürmetin Böylesi

Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ilme ve alime muazzam bir kıymet verildiğini...

Fatih'in hocalarından Molla Hüsrev'in Ayasofya'da derse başlamadan önce talebeleri tarafından Hoca'nın evine gidilip atına bindirilerek, arkasında da talebelerinin eşliğinde camiye getirildiğini...

Zamanın Ebu Hanife'si addolunan Molla Hüsrev, camiye girdiğinde, hürmet ifadesi olarak takrimen ayağa kalkıldığını ve hoca dersini bitirdiğinde talebeleri tekrar onu atına bindirerek evine kadar bıraktıklarını...




Hasaneyn'in Ruhu İçin

Gençliğinde güçlü ve kuvvetli iken, savaş meydanlarında düşmana karşı kılıç sallayarak hizmet eden yeniçerilerin, artık sakalına ak düşüp de kılıç sallayacak dermanı kalmadığı zaman da, sırtlarına meşin bir su kırbası geçirip elde bir kalaylı tas alarak sokak sokak gezinip Kerbela'da bir yudum suya hasret giden "Hasaneyn'in(Hz. Hasan ve Hüseyin) ruhu için" su dağıtıp sevap kazanmaya çalıştıklarını...




Aziz Mahmud Hüdai'den İstenen Keramet

Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin İstanbul'un Üsküdar semtine gelip zaviyesini kurmasından sonra Sultan I. Ahmed'in bu gizli nur hazinesini keşfederek eteğine yapıştığını...

Bu Gönül Sultanı'nın birgün sarayda abdest alırken, Padişah I. Ahmed'in abdest suyunu döküp annesi Valide Sultan'ın da havlu tuttuğunu...

Bir ara Valide Sultan'ın boşta bulunup kendini tutamayarak: "Efendim, ne olur bize bir keramet gösteriniz" demesi üzerine tebessüm eden Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin gayet latif bir şekilde "devrin padişahı abdest suyumu döküyor validesi ise havlumu tutuyor. Bundan büyük ne keramet istersiniz?" cevabını veridiğini...




Osmanlı'da Musiki

Musikiyi mehter ile savaş meydanlarından, tasavvufi tekke musikisi ile birçok hastalığın tedavisine kadar pek çok yerde kullanan Osmanlı Cihan Devleti temsilcilerinin, ayrıca bu sanatı çeşitli sosyal müesseselere kadar soktuklarını...

Ayasofya imaretine bağlı kalenderhanede (tekke) ve Edirne'deki II. Murat imaretinde olduğu gibi bizzat sema ve musiki cemiyetleri için vakfiyelere maddeler konulduğunu...




İlk Boğaz Köprüsü Projesi

Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlama düşüncesinin ilk olarak bundan yaklaşık bir asır önce (1900), dahi padişah II. Abdülhamid tarafından ortaya atılıp projelendirildiğini...

Avrupa'nın güney, güneybatı ve merkezindeki demiryollarını bu Boğaz Köprüsü ile Bağdat demiryoluna bağlamayı düşünen cennetmekan Abdülhamid Han'ın F. Arnodin isimli bir Fransız'a hazırlattığı bu dev köprüye ait projede minareler, kubbeler kuleler ve askeri savunmayı temin edecek topların yer aldığını...

Yine Abdülhamid Han'ın bu köprüyle bağlantılı olarak oldukça ileri görüşlü bir bakış açısıyla çevre yolları projesi çizdirdiğini...




Fasulya Aşı Yemeye Razı Olmak

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un hayatında hiç boyun eğmeyip, kimseye eyvallah etmediğini...

Umumi seferberlik zamanında (1914) bir arkadaşı ile oturup fasulya aşı yerken nezaret erkanından birinin çıkagelip ona, yazılarında fazla ileri gitmemesini nazikçe söylemesi üzerine Akif'in pürhiddet yerinden fırlayıp:

"Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler. Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar. Ben fasulya aşı yemeğe razı olduktan sonra kimseden korkmam!" diyerek cevap verdiğini...




Nasreddin Hoca'nın Merkebine Ters Binmesinin Hikmeti

Türk halkının nüktedan hazır cevap ve zeki bir fıkra kahramanı olarak tanıdığı Nasreddin Hoca'nın (1208-1284 ), aslında medresede ders veren büyük bir müderris ve ayrıcada kadı olduğunu...

Talebeleri arasında oldukça sevilen Nasreddin Hoca'nın, ders verdiği medreseden merkebine binip evine giderken dahi talebeleri tarafından yalnız bırakılmayıp yolda kendisine sualler sorulduğu...

Hem yol alıp hem de talebelerin sorularına cevap veren Nasreddin Hoca'nın, sual soran talebelerine arkası dönük olarak cevap vermenin İslami edebe aykırı olacağından dolayı,merkebine ters binip, talebeleri ile yüz yüze gelerek ders verdiğini...








 
  Bugün 5 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol